Dini Konular

Dini kıssalar


                                   HABİB-İ NECCAR KİMDİR?
Habib i neccar iman ile şereflenip kavmi tarafından şehit edilmiş kutlu bir insandır.
Yasin suresinde geçen kıssada şehit edilen zattır, kent halkına gönderilen üç elçiye rağmen inanmayan halkı inanmaya çağıran kişi Habib i neccar dır. Kuran-ı Kerim de kent kavmi,  elçiler, ve Habib-i neccar arasında geçen diyalog şöyle anlatılmaktadır.
Onlara o kent halkını örnek ver; hani, onlara elçiler gelmişti -13
Hani biz onlara iki elçi göndermiştik, kent halkı onları yalanlamıştı bunun üzerine biz üçüncü bir kişi ile destek vermiştik. Onlar, biz size gönderilen elçileriz! -14
Kent halkı dedi ki : Siz, bizim gibi birer insandan başka bir şey değilsiniz. Rahman hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylemektesiniz. -15
Elçiler dedi ki: Rabbimiz biliyor ki, biz size gönderilmiş elçileriz. -16
Bize düşen açık bir tebliğ ten başka bir şey değildir. -17
Kent halkı dedi ki, sizin yüzünüzden uğursuzluk ile karşılaştık ve biz sizi uğursuzluk sebebi saymaktayız. Eğer buna bir son vermezseniz, sizi mutlaka taşlayacağız. Ve bizden size acıklı bir azap kesinlikle dokunacaktır. -18
Elçiler dedi ki, uğursuzluk kuşunuz sizinle beraberdir. Size öğüt verildi diye mi bütün bunlar? Hayır, siz savurganlığa, aşırılığa sapmış bir topluluksunuz. -19
Derken kentin öbür ucundan koşarak bir adam gelip şöyle dedi: Ey insanlar bu elçilere uyun! -20
Sizden herhangi bir ücret istemeyenlere uyun. Çünkü doğruyu ve güzeli bulanlar bunlardır. -21
Bana gelince beni yaratana niye kulluk etmeyecek mişim ben? Ve sizlerde O’na döndürüleceksiniz.-22
O bana bu kadar lütufta bulunmuşken başka tanrılar mı edineyim ben? Eğer Rahman bana bir zorluk dilerse onların şefaati benden hiçbir şeyi savamaz; beni kurtaramazlar. -23
Bu durumda ben elbette ki sapıklığa düşmüş olurum. -24
Ben sizin Rabbinize iman ettim, artık bunu benden duyun.-25
Bu konuşmadan sonra olaylar muhtemelen şu şekilde gelişir ki en doğrusunu Allah bilir,
Sözü geçen kentin kavmi gönderilmiş elçileri ve Habib i neccarı dinlemez ve Habib i neccarı orada ya taşlayarak yahut başka bir şekilde şehit ederler.
Bu olayın devamında Habib i neccar ölüme gark olup ruhunu teslim ettiği esnada  Yasin suresinde şöyle denilir.
Denildi ki: Haydi gir Cennete, keşke kavmim bir bilseydi. -26
Ki Rabbim beni affetti; beni ikram edilenlerden kıldı.-27
Biz, onun ardından kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirecek de değildik.- 28
Olan, sadece korkunç titreşimli bir sesti. Ve bir anda sönüverdiler.-29
Yazık şu kullara! Kendilerine ne zaman bir elçi gelse mutlaka alay ederlerdi.-30
Görmediler mi, kendilerinden önce nice nesiller helak ettik. Onlar artık bir daha bunlara dönmeyecekler. -31
Ancak herkes toplandığında, onlar da huzurumuzda hazır bulundurulacaklar.-32




                                         UNUTKAN VE NANKÖR VARLIK İNSAN

Bir gün yol kısalır, dert dediğin ne varsa hepsi arkanda kalır, alnına yazılmış ne var ise hepsi bir bir yaşanır, içine çekip kokladığın gül kokusu havaya karışıp damarlarından geçerek beyninin merkezine ulaşır, tabii nasibinde var ise.


Döküle gelmeden dilinden cümleler, isyan etmeden önce bir düşün. ben neyim, niye varım, neden yaratıldım, başıma bunca sıkıntı neden gelir?  Peki hiç derdin tasan olmasa halin ne olur hiç düşündün mü, varlık içinde yaşamış yoldan çıkmış nice kavimlerin almadın mı haberini, onlar bolluk içinde yaşarken evlerinde güvende olduklarını sananlar değil miydi? Bak bolluk zenginlik nasıl zor bir imtihanmış. Sen derdim var diyorsun sendeki derdi nimet sayan ne çoktur bir bilsen. Dünya yı sefa sürme yeri gibi görenler yanıldıklarını çoğu zaman ölüme yakınlaşınca anlarlar. Gel sen bu hataya düşme, dünya sefa sürme yeri olsaydı hastalıklar olmazdı, fakirlik olmazdı yaşlanmak olmazdı savaşlar olmaz ve insanlar arasında ihtilaflar olmazdı, velhasıl imtihan olmazdı. O halde insan Bir imtihan olma şuuruyla yaşamalı bunu akıldan çıkarmamalı fakirlik zenginlik hastalık ve ölüm hepsi imtihanın gerekliliklerindendir.
Çoğu zaman dünya nın göz kamaştıran temaşasına kaptırıyoruz kendimizi, aklımızdan uçup gidiyor imtihan, bu durum genelde işlerimiz yolunda gidipte kendimizi malk mülk edinme yarışına kaptırdığımız zamanlardır. Yani derdimiz yokken, ne zaman ki başımız sıkışır dara düşer çaresiz kalırız o zaman yardım istenecek bir yol bir kapı ararız, öyle zamanlar olur ki en yakını bile yardım etmez insana, derler ya hani düşenin dostu olmaz diye, işte Dünya böyle bir yer bunu aklından bir an çıkarma. Sahte dostluklara kanma, bu dünya bir oyalanma yeridir işte ömür denilen bu kısacık süre içinde sabredenlerden olmaya bak. Evet Kısacık ömür, çünkü dünya hayatı ahiret hayatının yanında bir ampulün yanıp sönmesi kadar kısadır. Ciddiye al bu imtihanı tekrarı olmayan bir sınavdır bu, Dünya yı kendine dert edinen, Ahireti unutmuştur Ahireti unutan kişi ise gerçekten ziyandadır. Dünya ve Ahiretin yegane sahibi (maliki) Allah’tır. O halde biz neyin sahibiyiz, kendi kaderimize bile doğrudan bir etki de sınırlı iken neyin derdindeyiz o vakit. Aldığımız her nefesin bizim irademiz dışında gerçekleştiğini fark etmemek mümkün mü nefesi alan biz miyiz, yoksa kalbimiz mi? bizi yaratanı ve bizim için yaratılan bunca nimeti neden düşünmeyiz, oysa kendi kendine yetemez bir şekilde yaratıldığımız çok açık değil mi? Eğer irademiz kendi elimizde olsaydı, nerde ne zaman doğup nerde öleceğimize biz karar veriyor olmaz mıydık. İşte bu kadar basit, şah damarımız kadar yakın olan ölüm, hakikati fısıldar kulağımıza canımız alınırken. Suyun buharlaşıp gökyüzüne süzülmesi gibi, emanet olarak bizlere verilmiş olan bu can, zamanı gelince bedeni terk ederek sahibine doğru gider.
İnsan o dur ki emanetin kıymetini bilendir, kişi dünya ya tertemiz gelir günahsız pür pak olarak gelir, siz size emanet edilen bir çuval buğdayı sahibine verirken içine taş toprak doldurup o şekilde mi verirsiniz? Yada aynı duruma düşmek ister miydiniz? O halde Allah’ın size emanet olarak verdiği bu bedeni bu canı emanetin sahibi olan Allah’a geri verirken en güzel ve eksiksiz şekilde verebilme düşüncesi ile yaşayın. Çünkü an gelir o gün gelir, mahcup olmamak için emanete sahip çıkalım, emanetçi emanetini ne zaman ister bilinmez, Peygamberimiz s.a.w veda hutbesinde demiştir ki “Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa onu hemen sahibine versin”  en nihayetinde insan ölür yaptıkları yada yapmadıkları için hesaba çekilir, o gün için yanınızda ne götürdüğünüze dikkat edin! Dünya da sefa sürüp ahirette nasibi olmayanlar için o gün çok hüzünlü dramatik bir gün olacaktır. Boşa harcanan, öldürülmüş olan zaman için, dönüşü olmayan o günün pişmanlığında olanlardan olmamak için, Allah’tan yardım diler onu sonsuz Rahmetine sığınırım. Allah kimseyi kaldıramayacak bir yük ile sınamaz, çünkü O yarattığı kullarına acıyandır O, kullarının kovulmuş olan şeytana uymayan olup kurtulan ve cennete varis olanlardan olmalarını ister. Bu neden ile sana bir dert bir bela isabet ettiğinde sabret, Allah sevdiği kullarını çoğu zaman dert ile imtihan eder, çünkü bilir ki kul dertli olmayınca derman dilemez. Kişi iyi kalpli bile olsa Dünya nimetlerinin sarhoşluğuna kapılarak farkında olmadan Allah’tan uzaklaşır. İşte dert ve bela Allah’ın kullarına kendisini bir nevi hatırlatmasıdır, kul yeter ki bunun bilincinde olsun ve doğru yola girsin. İnsan biraz makul düşünse anlar ki yaratan yarattığının acı çekmesini ateşte yanmasını istemez. İnsanlık tarihi boyunca gönderilmiş olan sayısız peygamberler ve onlar ile gönderilen kitaplar bunun en açık delili değil midir? O halde isyan etmeden önce bunları düşün önce, içinde bizim için hayır ya da şer olan günlerin bize neler getireceğini en iyi Allah bilir. Bu sebepler silsilesini yaratan yüce Allah’a tevekkül et, sabret ve şükür et, kısa Dünya hayatının ve şeytanın seni Allah’ı anmaktan alıkoymasına fırsat verme. Göreceksin ki yolun sonu aydınlık olan bir saadete ereceksin çünkü bu yüce Allah’ın sabredenlere vaadidir ve Allah’ın vaadi haktır.

Yorumlar